Gürcistan-Ermenistan

Gürcistan-Ermenistan

Rusya’yı geride bırakıp Kafkas Dağları’ndaki Kazbegi sınır kapısından geçerek, Gürcistan’a vizesiz giriş yapıyoruz. Dönem dönem heyelan sonucu kapanan Terek Nehri vadisi boyunca uzanan, görkemli Kazbek ve Shani dağları arasından ilerleyen asfalt yolda Tiflis’e doğru otostop çekmeye başlıyoruz. Bizi aracına alan Azeri bir aileyle beraber Tiflis’e vardıktan sonra, Couchsurfing sayesinde tanıştığımız Andro evinin kapısını açıyor bize. Tiflis 1500 yıllık tarihi olan, şimdilerde oldukça modernleşmiş bir şehir. Yeni yeni yükselen gökdelenlerin çevrelediği Kura Nehri kıyısına kurulan tarihi kent merkezinde, birbirinin üstüne inşa edilmiş gibi görünen tarihi yapılar bulunuyor. Şehir merkezinin içindeki bir kaynaktan çıkan sülfürlü suyun kullanıldığı hamamlar ve yakın çevresindeki binalar restore edilmiş, birçoğu restorana veya otele çevrilmiş. Ancak ara sokaklarda yürüyüp turistik bölgeden biraz uzaklaşınca artık kullanılmayan eski kiliseler ve evlerle karşılaşıyoruz. Tarihi Tiflis’in güzelliğine, şehir içinde yer alan bir şelale de eşlik ediyor. Üzerinde evlerin yer aldığı bir uçurumdan akan şelale, kent içinde görmeye alışık olmadığımız bir manzara sunuyor. Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen metro hattı şehrin önemli bir bölümünü kapsıyor ama, Tiflis’i keşfetmenin en güzel yolu yine de yürümek. Yol kenarındaki sahafların sergilediği onlarca yıllık kitaplar, kaldırımlara serpiştirilmiş heykelcikler, bir saat kulesinin duvarındaki mozaikler… Görkemli Sovyet binaları ile şehrin en meşhur caddesi olan Rustaveli Caddesi’nden yürürken yanından geçtiğimiz bir parktaki çay bahçesi gözümüze çarpıyor ve dinlenmek için oturmaya karar veriyoruz.Ancak burası bir çay bahçesi değil, bira bahçesi. Çay olmadığı gibi, kahvenin fiyatı biranın iki katı; koca bir bardak bira ise sadece 1.70 Lari. İran’a gitmeden önce biraya doymak için doğru yerdeyiz. Andro’nun evi, başka gezginlerle tanışmamıza da vesile oluyor. Türkiye’ye doğru yola çıkacak olan Maria, Ben ve Mathew’la aynı evi paylaşıyoruz bir geceliğine. Uzun süredir yollarda olan...
Rusya (Doğudan Batıya)

Rusya (Doğudan Batıya)

Ağustos ayının sonunda yeniden Rusya’ya doğru yol alıyoruz. Ulanbatur’un yaklaşık 100 km kuzeyinden itibaren gökyüzü gri, güneş ışınları ısıtamayacak kadar zayıf. Hava kirliliği sandığımız bu dumanın yüzlerce kilometre uzaktaki Baykal gölü civarındaki orman yangınlarından kaynaklandığını, sınırı geçtikten sonra Khyagt kentindeyken öğreniyoruz. Rusya’nın Buryatya eyaletindeyiz. Buryatya’nın nüfusunun büyük bölümünü Moğollarla akraba olan Buryat halkı oluşturuyor ve en yaygın dinler Şamanizm ve Budizm. Amacımız 200 km uzaklıktaki Ulan Ude’ye varmak ama kimse bizi aracına almadığı için bulduğumuz bir dere kenarına kamp atıyoruz. Gündüz sis yüzünden güneşi bile göremezken, geceyi dolunayın parlaklığı altında geçiriyoruz. İlk geceyi sınır kenarındaki Khyagt kentinin yanındaki kampımızda geçirip Ulan Ude’ye vardığımızda, bir kez daha Sibirya kentlerinin Sovyetler Birliği’nden kalma görüntüsüyle karşılaşıyoruz. Ulan Ude, yeryüzündeki en büyük Lenin kafası heykelinin bulunduğu kent. Büyük Sovyet mimarisi binaların dışında ahşap tek katlı Rus evleri, sokaklarda bol bol orak çekiç, kocaman bir tankın olduğu II. Dünya Savaşı’na ithafen zafer anıtı ve biraz daha Lenin… Öğle vakti Tiyatro Binası Meydanı’nda fıskiyeler eşliğinde yapılan klasik müziği yayınını dinleyerek ayaklarımızı dinlendiriyoruz, biraz sokaklarda dolaşıyoruz. Muhtemelen görülecek daha fazla şey vardır ama Couchsurfing’den bizi ağırlayan Thomas’ın evinde Moğolistan yorgunluğumuzu atarken 3 gün geçip gidiyor. Yaklaşık iki ay önceki gelişimizde göremediğimiz Baykal Gölü’ne varıyoruz nihayet. Ulan Ude’den bindiğimiz minibüsten (mashrutka), son durak olan Babushkin’den biraz önce inip, Manturikha köyünün yanındaki ağaçlık alana kuruyoruz çadırımızı. Muhteşem Baykal Gölü manzarasına ek olarak, bizden önce burada kamp yapanların hazırlayıp bıraktığı kompost tuvalet ve ateş yakma yerimiz de var. Bozkırda geçen bir ayın sonunda ormana kavuşunca hemen hamağımızı kuruyoruz. Eğer bir yere hamak kurduysak, orada bir günden fazla kalacağız demektir… Baykal Gölü dünyanın en büyük, en derin ve en yaşlı...