by Sezgin | Eki 19, 2014 | Gezen Tohumlar |
Konya’nın soğuk havasından sonra Akdeniz’in sıcaklığı sarıyor bedenimizi yeniden. Yolculuğumuz henüz başlamamışken sık sık bir araya geldiğimiz dostlarımızla buluştuk tekrar. Adrasan, Çıralı ve Phaselis’te… Dolunaya yaklaşan ayın altında… Ateşin etrafındaki ve gökyüzünün altındaki buluşmaya olan hasretimizi giderdik beraber… Çıralı yakınından ormana giden yolu takip ettik sonra. Tahtalı Dağı’nın eteklerinde, yüzlerce çeşit bitkinin arasındaki ahşap evi bulduk… Dolunayın aydınlattığı bahçede usul usul yanan ateşin etrafında toplandık ilk gece. Bir sürü farklı hayatın oluşturduğu birlikteliğin ilk gecesinde, sanki o kadar farklı hayat bir araya gelmek için var olmuş gibiydi. Ormanın çevrelediği bir dünyada yeniden bir araya gelmiş ruhlar gibiydik. Çoğumuz birbirimizle ilk kez karşılaşmışken ve hep beraber ilk kez bir aradayken ortamızda yanan ateşin alevleri her birimizin içinde dalgalanıyormuş gibiydi. Böyle bir ahenk sadece düşünülmemiş bir karşılaşmanın tekliğinde mümkün olabilirdi zaten… Bahçe’nin toprağına basan ve onun üzerinde büyüyen her şey bütün güzelliğini paylaşıyordu bizimle. Kediler, köpekler, kaktüsler… Hatta bahçedeki bir otun üzerine konan yusufçuk bile… İlk tohumlarını Selahattin ve Ayşe’nin attığı Bahçe’nin sakinliğine biz de bıraktık kendimizi geçirdiğimiz günler boyunca. Gelen herkesi florasına katan bu yerde arındırıcı ve iyileştirici bir alan yaratılmış. Kısa bir ziyaret için gelinse bile dahil olunan bir yer gibi. Gelen herkesin hoş geldiği bir dergah… Sadece ekolojik bir yaşam sürmek değil, yeni bir yaşam yaratmak amacı da var Flora Akdeniz Bahçesi’nin. Yeni ve farklık bir şeylerin doğduğu bir yer gibi. Yapılan her ekmek isimlendiriliyor hamuru yoğuran kişi tarafından. Biz oradayken yapılanın ismi Doğum Ekmeği oldu. Ekmek ve doğmak… Yolculuğumuzun ilk fidanların da burada diktik. Gerçek anlamda. Herhangi bir biçimde ilişki kurulan her şeye teşekkür edilen bu yere, destekçilerimizden Sedef Yeni Nesil Çözümler adına bir armut bir de incir fidanı...
by Sezgin | Ağu 29, 2014 | Gezen Tohumlar |
İstanbul’da geçirdiğimiz iki haftadan sonra yeniden yoldayız… Adapazarı’nın Sakarya havzasında, Maksudiye köyüne varıyoruz akşamüstü. Temiz, düzenli ve yeşil bir Çerkes köyü. Köyün içinde küçük meralar, otlayan hayvanlar… Köyde biraz dolaştıktan sonra şık, ahşap bir bahçe kapısıyla karşılaşıyoruz. İşte o kapının ardındaki yeşil bakımlı bahçe Jade Çiftliği. Çiftliğin kurucusu Berin Jade. Jade Çerkesçe yeşim demekmiş. A harfi uzatılarak, yazıldığı gibi okunuyor. Karavanımızı armut ağacının altına park edip Berin’le ve çalışanlarla tanışıyoruz. Etrafımızda yüzlerce çeşit bitki… Jade çiftliği 100 dönümden büyük dümdüz bir arazi üzerine kurulmuş. Yaklaşık 13 yıldır Berin’le beraber epey değişmiş. Eskiden sadece elma ve armut ağaçlarının olduğu bir yerken şimdi adını ilk kez duyduğumuz bitkilerle dolu. Neredeyse her bitkinin de birden fazla çeşidi yetiştiriliyor. Gün boyunca süren hummalı bir çalışma var. Çalışanlarla beraber özenle ekiyoruz tohumları, tek tek hasadını yapıyoruz olgunlaşan meyvelerin. Çocuk merakıyla gördüğümüz her şeyle ilgili durmadan sorular soruyoruz Berin’e. İlk günden son güne kadar sıkılmadan cevap veriyor. Her gün buraya çalışmaya gelen köylü kadınların rehberliğinde gücümüz yettiğince katılıyoruz işlere. Yükseltilmiş sebze yataklarını düzenliyoruz, çapalayıp tohum ekiyoruz, damla sulama için boruları yatağa yerleştiriyoruz, yabani otları ayıklıyoruz… En güzel şeylerden biri de, tadını merak ettiğimiz her şeyi yıkamadan, pişirmeden olduğu gibi yiyebilmek. Vücudumuza sadece ışık ve topraktan gelen hayat giriyor. GDO yok, ilaç yok… Haftada iki gün de, yaparken çok eğlendiğimiz bir iş var. Kargoya verilecek siparişleri paketlemek. Elimizdeki listeye göre bahçenin içinde dolaşarak taze taze topladığımız gıdayı kese kâğıtlarına dolduruyoruz. Sonra da gideceği adresle beraber kolilere doldurup kargoya veriyoruz. Özenle yapıldığı için, bir dostunuza el yazınızla yazdığınız mektubu postaya vermek gibi bir his… İstanbul’dayken vücudumuz uyuşmuş biraz. Çalıştıkça açılıyor. Ellerimizle beraber kafamız da çalışmaya başlıyor. Toprağa...