Rusya (Doğudan Batıya)

Ağustos ayının sonunda yeniden Rusya’ya doğru yol alıyoruz. Ulanbatur’un yaklaşık 100 km kuzeyinden itibaren gökyüzü gri, güneş ışınları ısıtamayacak kadar zayıf. Hava kirliliği sandığımız bu dumanın yüzlerce kilometre uzaktaki Baykal gölü civarındaki orman yangınlarından kaynaklandığını, sınırı geçtikten sonra Khyagt kentindeyken öğreniyoruz.

Rusya’nın Buryatya eyaletindeyiz. Buryatya’nın nüfusunun büyük bölümünü Moğollarla akraba olan Buryat halkı oluşturuyor ve en yaygın dinler Şamanizm ve Budizm. Amacımız 200 km uzaklıktaki Ulan Ude’ye varmak ama kimse bizi aracına almadığı için bulduğumuz bir dere kenarına kamp atıyoruz. Gündüz sis yüzünden güneşi bile göremezken, geceyi dolunayın parlaklığı altında geçiriyoruz.

Khyagt

Sis içinde sınır şehri Khyagt

Dolunay

Günün bonusu Dolunay

İlk geceyi sınır kenarındaki Khyagt kentinin yanındaki kampımızda geçirip Ulan Ude’ye vardığımızda, bir kez daha Sibirya kentlerinin Sovyetler Birliği’nden kalma görüntüsüyle karşılaşıyoruz.

Ulan Ude, yeryüzündeki en büyük Lenin kafası heykelinin bulunduğu kent. Büyük Sovyet mimarisi binaların dışında ahşap tek katlı Rus evleri, sokaklarda bol bol orak çekiç, kocaman bir tankın olduğu II. Dünya Savaşı’na ithafen zafer anıtı ve biraz daha Lenin…

Lenin'le Selfie

Lenin’le Selfie

Geleneksel Rus mimarisi

Geleneksel Rus mimarisi

Öğle vakti Tiyatro Binası Meydanı’nda fıskiyeler eşliğinde yapılan klasik müziği yayınını dinleyerek ayaklarımızı dinlendiriyoruz, biraz sokaklarda dolaşıyoruz. Muhtemelen görülecek daha fazla şey vardır ama Couchsurfing’den bizi ağırlayan Thomas’ın evinde Moğolistan yorgunluğumuzu atarken 3 gün geçip gidiyor.

Thomas

Thomas’la akşam yemeği

Yaklaşık iki ay önceki gelişimizde göremediğimiz Baykal Gölü’ne varıyoruz nihayet. Ulan Ude’den bindiğimiz minibüsten (mashrutka), son durak olan Babushkin’den biraz önce inip, Manturikha köyünün yanındaki ağaçlık alana kuruyoruz çadırımızı. Muhteşem Baykal Gölü manzarasına ek olarak, bizden önce burada kamp yapanların hazırlayıp bıraktığı kompost tuvalet ve ateş yakma yerimiz de var. Bozkırda geçen bir ayın sonunda ormana kavuşunca hemen hamağımızı kuruyoruz. Eğer bir yere hamak kurduysak, orada bir günden fazla kalacağız demektir…

Baykal'da kamp

Baykal’da kamp

Baykal Gölü dünyanın en büyük, en derin ve en yaşlı tatlı su gölü. Soğukluğuna dayanabildiğiniz kadar yüzüp aynı anda suyunu da içebilirsiniz. Gölde endemik bir balık türü olan Omul ve beyaz foklar yaşıyor. Kışın da göl tamamen donup ufka kadar uzanan bir buz pisti halini alıyor. Hatta kamyonlar bile buzun üzerinden karşı kıyıya geçebiliyor.

Baykal'da günbatımı

Baykal’da günbatımı

Baykal Gölü

Buz gibi Baykal Gölü

Bulunduğumuz köyde magazin (Rusya’da market) bulunmadığı için tek gıdamız sırt çantamızda taşıdığımız yemekler ve ormandan topladığımız ahududu. Daha uzun kalmak istesek de, elimizdekilerle 3 gün idare edebiliyoruz.

Ahududu hasadı

Ahududu hasadı

15 kilometre uzaklıktaki Babushkin’e kadar gitmek için yol kenarında birkaç saat beklemek zorunda kalıyoruz ama sonrasında otostopla Kultuk’a varmak epey kolay oluyor. Buradan başlayıp, Angara Nehri’nin Baykal Gölü’nden doğduğu yerdeki Baykal İstasyonu’na kadar devam eden tren yolunun kenarından yürümeye başlayıp, uygun bulduğumuz bir yeşil alanda kamp kuruyoruz. Bu yürüyüş rotasında yolumuza devam etmek istesek de, ertesi gün akşama kadar aralıksız yağan yağmurdan dolayı çadırdan çıkamayıp taş kâğıt makas ve amiral battı oynayarak zaman geçirip, Baykal Gölü keyfimizi noktalayarak Irkutsk’taki arkadaşlarımızın yanında gitmeye karar veriyoruz.

Kultuk

Kultuk

Yine otostopla Irkutsk’a vardığımızda, daha önce de bizi ağırlamış olan Vadim, Vera ve kedileri Lisa’nın evinde kalıyoruz. Lisa bu kez biraz gergin ama Vadimle Vera her zamanki gibiler… Biz ise fazlasıyla tembeliz. Ne sokaklarda uzun uzun dolaşıyoruz ne de Vadim’in ısrarla önerdiği Taltsy Ahşap Mimari Müzesi’ni ziyaret ediyoruz. Yine de, dostlarımızla geçirdiğimiz günlerin mutluluğuyla hayatımızın en uzun tren yolculuğu için yola çıkıyoruz.

Vadim ve Vera

Vadim ve Vera

Irkutsk Moskova arasında üç buçuk gün sürecek olan yolculuk için, trende hazır bulunan sıcak suyla yapabileceğimiz sağlıksız hazır yemekleri ve bozulmayacak sebzeleri çantamıza doldurduktan sonra Sibirya’ya veda ediyoruz.

5000 kilometre, 84 saat sonunda sabah henüz hava aydınlanmamışken Moskova’ya varıyoruz. Ama burası son durağımız değil. Gün ağarırken, Rusya’da da yaygın olarak kullanılan yol paylaşım sitesi blablacar.com üzerinden bulduğumuz bir araçla, 10 saatlik St. Petersburg yolcuğuna başlıyoruz.

St. Petersburg; eski adıyla Leningrad, daha eski adıyla Petrograd. Ama ilk adıyla yine St. Petersburg… Dostoyevski’nin yazdığı Suç ve Ceza, Ezilenler ve Beyaz Gece’de konu edilen şehir, yüzyıl önce nasılsa şimdi de aşağı yukarı öyle.  UNESCO Kültür Mirası’nda yer alan kent merkezi kocaman bir açık hava müzesi gibi. Zamanında şehri inşa ettiren Büyük Petro (bize tarih dersinde Deli Petro diye öğretildi),  Avrupa havası yakalamak istediğinden olsa gerek, nehirlerle ve kanallarla bölünen 42 ada üzerine kurulu olan kent Venedik’e benziyor.

Neva Nehri

Neva Nehri

Biz de, Couchsurfing’den bizi ağırlayan Maria sayesinde kentin tam ortasındaki Vasileostrovski Adası’nda kalıyoruz. Küçük bir ada olduğu için merkezde olmasına rağmen sakin; hatta gece yarısı köprüler açılınca ulaşım kesildiğinden dolayı bomboş sokaklarda yürümenin keyfine varılabilecek kadar sakin…

Köprüler açılınca

Köprüler açılınca

Kentteki yapılar genellikle Avrupa mimarisi örnek alınarak inşa edilmiş ancak kentin en ihtişamlı yapılarından biri Moskova’daki St. Basil Kilisesi’ne benzeyen, soğan kubbeli denilen ama bize göre kremalı pasta gibi kubbesi olan Khram Voskresnia Khristova kilisesi.

Yukarıda adı geçen kilise

Yukarıda adı geçen kilise

Kentin her sokağı gezilesi ancak en turistik cadde Nevskiy Caddesi. En pahalı cafe ve restoranlar burada. Bu caddede yürürken bir sürü görkemli yapıyla karşılaşıyoruz. Kazan Katedrali, Şimdi kitapçı olarak kullanılan Eski Singer Binası…

Eski Singer binası

Eski Singer binası

Kazan Katedrali

Kazan Katedrali

Şehrin en büyük nehri olan Neva Nehri kenarında yer alan ve önemli bir sanat müzesi olan Hermitage Müzesi ile Peter ve Paul Kalesi gidince mutlaka görülmesi gereken yerler arasında ama biz ziyaret etmedik. (Kalenin bahçesine giriş ücretsiz.)

Hermitage

Hermitage

Bedavaya yapılabilecek olan turistik etkinlikler arasında parkları gezmek, sokaklarda yürümek, küçük kiliselere girmek ve gece yarısı köprü açılışı izlemek var. Ama bunların hepsini yapmak zaten günler alıyor. Dostoyevski’nin yaşadığı ev müze haline getirilmiş ancak biz oradayken tadilatta olduğu için onu da göremeyince, kentin “alternatif” mekânı Etaji’ye gidip biraz modern sanat eserlerine baktık.

Etaji

Etaji

St. Petersburg merkezinde geçirdiğimiz 3 günün ardından, kentlerin en sevdiğimiz yerleri olan banliyölerden birine, Petergof’a geçip yine kedili bir Couchsurfing evinde kalıyoruz. Nastasya ve Dima, sanat atölyesi gibi olan minik evlerinde bizi ağırlayıp Petergof Parkı’nda gezintiye çıkarıyorlar.

Aziz Peter and Paul Katedrali

Aziz Peter and Paul Katedrali

Petergof Parkı

Petergof Parkı

Petergof Sarayı

Petergof Sarayı

Doğal fıskiyeleriyle ünlü (su yüksekteki bir kaynaktan geliyor, basınçlı olduğu için elektriksiz fışkırıyor) Peter’in yazlık sarayının bahçesinde dolaşıp, Finlandiya Körfezi’nde kuşları izliyoruz. Nastasya hazırladığı muhteşem tvaroklu (lor peynirine benzeyen bir peynir) tartla, Dima ise Nepal’den aldığı ağız kopuzunu hediye ederek uğurluyor bizi.

Nastasya ve Dima

Nastasya ve Dima

Yine blablacar.com sayesinde bulduğumuz bir araçla Moskova’ya gidiyoruz Rusya’daki son günlerimizi geçirmek üzere. Uzun yıllardır Moskova’da yaşayan arkadaşımız İbrahim sayesinde büyük şehir tedirginliğine hiç kapılmıyoruz. Çevre yolundan bizi arabasıyla alıp, kolumuzdan tuttuğu gibi bir bara götürüyor. Moskova’ya hoş geldik!

Dev bira

Dev bira

Moskova Rusya’nın kalbi olduğu için Rusya’ya dair her şey var ama kozmopolit bir kent olduğu için de, özellikle doğudaki şehirlerden daha “modern”, daha hızlı…

Kenti hızlı yapan en önemli şeylerden biri Moskova metrosu. Onlarca hattın iç içe geçtiği, sokaklar kadar kalabalık olan yeraltı tünelleriyle şehrin hemen her noktasına gitmek, 50 Ruble’ye alınan bir biletle bütün istasyonları ziyaret etmek mümkün. Kışın ise, -20 derecenin altına düşen soğuk havadan korunmak için bu tünellerde yürümek ve seyahat etmek mecburiyet.

Moskova Metro Haritası

Moskova Metro Haritası

Dünyanın en eski metrolarından biri olduğu için özellikle eski metro hatları bir müze, her istasyon da ismini aldığı şeye veya kişiye ithaf edilmiş bir galeri gibi. Partizanskaya istasyonu girişinde üç silahlı partizan heykeli sizi karşılarken, Prolshchad Revolyotsi istasyonu Ekim Devrimini tasvir eden heykellerle dolu.

Kievskaya İstasyonu

Kievskaya İstasyonu

Prolshchad Revolyotsi İstasyonu

Prolshchad Revolyotsi İstasyonu

Rusya’nın en küçük köylerinde bile karşımıza çıkan 2. Dünya Savaşı anıtlarının en görkemlisiyle de Moskova’da karşılaşıyoruz. Rusların “Büyük Anayurt Savunması” olarak adlandırdığı savaş, ülke hafızasında çok önemli bir yer tutuyor. Üzerinde savaşı anlatan kabartmalar ve zirvesinde melekler bulunan anıt 141,8 metre yüksekliğinde. Savaşın her günü için 10 santimetre…

Zafer Anıtı

Zafer Anıtı

St. Petersburg’da gördüğümüz katedralin orijinali olan St. Basil Katedrali de, Kremlin Sarayı, Lenin’in Mozolesi ve Tarih Müzesi’yle beraber Moskova’nın tam ortasındaki Kızıl Meydan’da bulunuyor.

Kızıl Meydan

Kızıl Meydan

Sovyetler Birliği döneminde parktan çok fuar alanı olarak tasarlanan VDNKh Parkı’nda, SSCB’ye bağlı ülkelere ait yerel tarzlarda inşa edilmiş binalar yer alıyor. Halen fuar alanı olarak kullanılan parkın hemen yanında yer alan Cosmonautics Müzesi de, 250 Ruble karşılığında ziyaret edilebilir, ya da hemen arkasındaki ormanda yürüyüş yapılabilir. Moskovalıların da turistlerin de en çok tercih ettiği, şehrin merkezinde ve nehir kenarındaki meşhur Gorki Park ise, günün her saati her yaştan insanın doldurduğu önemli bir yaşam alanı.

VDNKh

VDNKh

VDNKh

SSCB’yi temsil eden anıt

Sportivnaya metro durağı ile ulaşılan devlet mezarlığı Novodevichy Mezarlığı’nda, başında bir çınar ağacıyla Nazım Hikmet ve Vera’nın mezarlarını ziyaret ediyoruz. 20.yüzyılın başından beri devlet adamlarının, önemli generallerin, sanatçıların ve aydınların mezarlarının bulunduğu bu mezarlıkta, Çehov, Tolstoy ve Kropotkin gibi isimlere de rastlıyoruz. Mezarlığı çevreleyen duvarlar, fotoğraflar ve küllerle dolu.

Nazım ve Vera

Nazım ve Vera

Mezarlık Duvarı

Mezarlık Duvarı

Moskova’dan ayrılmadan önce hediyelik veya Sovyet dönemine ait antika bir şeyler almak isterseniz gitmeniz gereken yer Izmailovsky Market. Partizanskaya Metro İstasyonu’ndan yürüyerek kolayca ulaşılan pazarın büyük bir bölümü hafta içi kapalı. Ama pazarın hemen yanındaki Alice Harikalar Diyarı hissi veren kiliseyi her zaman ziyaret edebilirsiniz.

St. Nicholas Kilisesi

St. Nicholas Kilisesi

Elbette, geleneksel bir Rus yemeği yemeden Rusya’dan ayrılmıyoruz. İbrahim’in bizi götürdüğü Petroviç Restoranı’nda votka eşliğinde nefis vejetaryen yemekleri tadıyoruz. Rusya’daki votka kültürü Türkiye’deki rakı kültürüne benziyor. Ara sıra da, masada birileri kalkıp elindeki bardağı kaldırarak konuşma yapıyor. Buna “tos” deniyor.

İbrahim ve Maria

İbrahim ve Ksenia ile geleneksel Rus yemeği

Rusya’nın bize ayırdığı ikinci 30 günün sonuna gelirken, Moskova’ya veda edip trenle Vladikavkaz’a doğru yola çıkıyoruz. Bir buçuk gün süren tren yolculuğu ve kısa bir otostopun ardından Gürcistan’dayız…

Gürcistan

Kafkas Dağları’nda, Gürcistan sınır kapısı

Bir Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir