Moğolistan Şiiri (Resimli)

Moğolistan Şiiri (Resimli)

(Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın) Sırtımızda çantalar, başparmağımız havada Durduk kervan geçmez bir yolun kenarında Kazak bir ailenin arabasına bindikten sonra Bulduk kendimizi Ölgii’de, Moğolistan’ın batısında       Biz Moğolca bilmeyiz, İngilizce bilen yok Ama Bayan Ölgii’de Türkçe konuşan çok Bulduk bir dere kenarı, kurduk çadırımızı Biz 3 gün geçirdik, ama yapacak pek bir şey yok     Önce Ölgii’de “Duşhane”de duş aldık Sonra otostopla Tolbo Gölü’ne vardık Göl çok temiz, serin ve güzel Sadece atlar, martılar bir de biz vardık     Yoldan az araba geçiyor, geçenler de durmuyor Mongolian Rallicilerin hiç yerleri olmuyor Kamyonet cip derken varıyoruz Khovd’a Bir Fin bir de Şilili kamp arkadaşımız oluyor     Her yer mera, özgürce otlayan hayvanlar Atlar, inekler, develer, keçiler ve koyunlar Ne çit var, ne ağaç ne de tarla Alan Savory görse kesin aklı çıkar     Güneş altında otostop çekerek geçiyor günlerimiz Uzaklara bakmaktan çekik oldu gözlerimiz Yollar da bozuk, doğru düzgün asfalt yok Biri arabasına alsa, hemen tütün veririz     Her yerde kamp yapıyoruz, karışan eden yok Dereler temiz ama etten başka yemek yok Moğolistan’da vejetaryen olmak da çok zor Çantamızda pirinç var ama sebze meyve yok     Kamyon şoförleri en büyük dostumuz Durup bizi alırlarsa çok mutlu oluruz баярлалаа ilk öğrendiğimiz kelime Doğru söyleyebilirsek teşekkür etmiş oluruz     Yollarda taşlar var üst üste dizilmiş Üstlerine bir de mavi bezler serilmiş Herkes bize onlar şaman diyor Ama aslında Budist de olabilirmiş     Moğollar çok alkol içer, en başta da votka Nereye gitsek hemen ikram edilir bir tasta Votka sanki kutsal bir şey gibi, Bir de airag var yanında, at sütünden yapılma...
Karavanını Satan Gezgin

Karavanını Satan Gezgin

6 ay önce başladığımız yolculuğumuzda şu ana kadar 10.000 km’den fazla yol aldık. 20 farklı şehirde bulunduk, 10 çiftlik ve eko-köy ziyaret ettik, 40’tan fazla farklı yerde kamp kurduk. Bir sürü güzel insanla tanıştık… Kimi zaman yolda kaldık, ufak talihsizlikler yaşadık. Ama tek bir gün için bile pişmanlık duymadık… Bu süre içerisinde 18 blog yazdık, 300’den fazla fotoğraf paylaştık. Şimdi yolculuğumuz Türkiye’nin dışında, Güneydoğu Asya’da devam edecek. Ancak, yolumuzun bundan sonrasına, yol arkadaşımız Murtaza olmadan devam edeceğiz. Bizi dere tepe demeden her yere götüren, bütün yükümüzü taşıyan karavanımızdan maalesef ayrılıyoruz. Hem önümüzdeki yolun uzunluğundan, hem de karavanın yurtdışına çıkışının maddi olarak getirdiği yükten (Araç pasaportu, yurtdışı trafik sigortası, Carnet de Passages Belgesi, uluslararası ehliyetler) dolayı seyahatimize sırt çantalarımızla devam edeceğiz. Artık aynı dört tekerlek üstünde olmayacağız. Ama birçok farklı ulaşım aracıyla – kah trenle, kah otostopla, nasıl yapabiliyorsak öyle – Asya’nın farklı köşelerine ulaşıp, ekolojik yaşamı öğrenmeye, çantalarımızdaki tohumlarımızı ve öğrendiklerimizi paylaşmaya devam edeceğiz. 11 Kasım’da İstanbul’dan Hindistan’a, Chennai’ye kadar uçakla gideceğiz. Buradan başlayacak yolculuğumuzda ilk durağımız Sadhana Forest ve Auroville.  Sadhana Forest, 70 hektarlık erozyona uğramış ve kurak bir araziyi yerli insanlar ile birlikte ormanlaştırarak, onlara aynı zamanda gıda sağlamak amacıyla başlatılan bir proje. Auroville ise yaklaşık 2500 kişilik bir nüfusa sahip dünyanın en büyük ekoköyü – ya da kasabası. Biz de bir süre gönüllü olarak çalışarak, bu oluşumları yakından deneyimlemek hevesindeyiz. Şu ana kadar bize destek olan, bağış yapan, yardım eden, ilgi duyan, ilham veren, davet eden, konuk eden, selam veren herkese çok teşekkür ederiz…...
Merhaba!

Merhaba!

Gezen Tohumlar’dan merhaba! Gezegenimizin kuzey yarısına bahar gelip doğa yeniden canlanırken, biz de yolculuğumuzun başlangıcının ve ilk blog yazımızın heyecanı içindeyiz. Hayalini kurduğumuz yolculuk boyunca bize eşlik edecek olan karavanımıza  kavuştuğumuzdan beri geçen süre boyunca bir yandan aracımıza alışmaya çalışırken, bir yandan da İstanbul’dan ayrılmaya hazırlanıyorduk. Alışageldiğimiz yaşamımızı geride bırakırken, belirsiz ve heyecan verici yeni bir hayata  başlamamızın ilk adımları tıpkı bebekken attığımız ilk adımlar gibiydi. Önce işlerimizi bıraktık, kedimiz Badem’i emin ellere emanet ettik, ardından evimizden ayrıldık. Megalopolis’e veda etmeden  önce son günlerimizi kapısını çaldığımız dostlarımızla ve 35 yaşındaki karavanımızı tanımaya çalışarak geçirdik. ATG’nin ürettiği ve Karaerler’in Türkiye’de piyasa sürdüğü atık yağ dönüşüm kitini incelemek üzere Ankara’ya yol aldık ilk olarak. Görüşmemizin ardından, iki hafta süreyle konaklayacağımız Akçay’a doğru yola çıktık. Bu iki hafta boyunca, gezen evimiz için güneşlik ve dolap gibi ihtiyaçlarımıza yönelik küçük değişimleri yaparken, bir yandan da yolda karşılaşabileceğimiz teknik sorunları kendi kendimize çözebilmek için aracımızı keşfetmeye çalışacağız… Son gelişmeleri fırsat buldukça blog üzerinden yayımlamaya devam edeceğiz. Baharın getirdiği yenilenmenin her yeri sarması...