by Sezgin | Nis 21, 2015 | Gezen Tohumlar |
Sakin sakin akan Ganj Nehri’nin yanında, 3000 yıldan fazladır ikamet edilen kutsal şehir Varanasi. Burada ölen ve külleri kutsal nehre karışan bedenlerin hayat döngüsünden kurtulduğuna, ruhların özgürleştiğine inanılan, yok edici tanrı Shiva’nın kenti. Hacı olmak için veya yakınlarının yakılma törenine katılmak için Hindistan’ın dört bir yanından gelen Hindularla, dünyanın dört bir yanından gezginleri buluşturan kent, bir inek ve bir insanın yan yana zorlukla geçtiği dar sokaklardan oluşan bir labirent. Bu labirentin içinde de yüzlerce tapınak; kimi görkemle yükselen bir yapı, kimi yol kenarında bir duvarda küçük bir oyuk. Tapınakların çokluğu, ibadeti günlük hayatın ta kendisi haline getiriyor. Bu kentte yakıldığınızda tüm günahların affedildiğine ve hayat döngüsünden çıkıldığına inanıldığı için, yüzlerce yaşlı insan buraya yerleşip ölümü bekliyor. Sokaklarda insanlar tapınaklara adaklarını sunmak için uzun sıralar oluşturuyor. Ganj Nehri kenarında sıra sıra dizilmiş onlarca ghattan biri olan Manikarnika Ghat sadece ölü yakma törenleri için kullanılırken, Dashashwamedh Ghat’ta her akşam saat 7’de başlayan “Puja” seramonisi için toplanılıyor. Bazı ghatlarda akşamları toplanılıp müzik yapılıyor, şanslıysanız harika bir Hindistan Klasik Müziği konserine denk gelebiliyorsunuz. Varanasi’de ilk günden diğer gördüğümüz yerlerden farklı bir şeyler hissediyoruz. Nehir kıyısında ölülerin yakılmasını izlerken etrafta uçuşan külleri soluyoruz. İnsanların yüzlerinde pek gülümseme yok. Her gün, gündüz ve gece yüzlerce ölünün yakıldığı bir yerde pek kolay olmasa gerek. Turistlere de pek sıcak davranılmıyor. Hele ki Manikarnika Ghat’ta yakılan ölüleri izlerken fotoğraf çekmeye kalkarsanız fotoğraf makineniniz kırılma ihtimali bile var; bu ghat ve yakın civarından fotoğraf çekmek kesinlikle yasak. Gelişimizin ikinci gününde, nehir kıyısındaki bir “ghat”ın önünde, Türkiye’de gezerken iki kez karşılaştığımız dostumuz Selçuk ile buluşuyoruz. Varanasi’de beraber geçirdiğimiz birkaç günde sokakları beraber keşfedip, “özel” lassiyi beraber deniyoruz. Lassi Hindistan’da...
by Sezgin | Mar 27, 2015 | Gezen Tohumlar |
Hampi’den çıkıp 18 saattlik bir yolculukla sabah saatlerinde Mumbai’ye ulaşıyoruz. Büyük şehirlerin kaosuna girmemek için Mumbai’ye gitmeyi planlamamıştık ama Rajasthan’a ulaşmak için burada aktarma yapmamız gerekti. İki tren arasında da 14 saatlik bir fark olunca Mumbai’yi de biraz olsun gezme şansımız oldu. Çantalarımızı tren istasyonunda bıraktıktan sonra İngiliz sömürge döneminden kalan görkemli binaların ve denize açılan “Hindistan Kapısı”nın bulunduğu şehir merkezini ancak dolaşabildik ki, bizi Jodhpur’a götürecek 16 saatlik tren yolculuğumuz için istasyona geri döndük. Artık Hindistan’ın kuzey batısında, Rajasthan eyaletindeyiz. Rajasthan, “Büyük Krallıklar Diyarı” demek. Mavi şehir Jodhpur’un dar sokaklarda arayıp bulduğumuz konukevinin terasına çıktığımızda, The Fall filmindekinden bile daha ihtişamlı görünen Mehrangarh Kalesi’yle yüz yüze geliyoruz. Birkaç katlı binaların arasında gökyüzünün çok küçük bir bölümünü görerek yürürken motosikletlerden kaçmaya, ineklere yol vermeye ve boklara basmamaya çalışıyoruz. Kimi zaman oldukça daralıp basamaklara dönüşen sokaklarda, gözümüzü etrafımızı çevreleyen dünyadan alamıyoruz. Jodhpur’ın turistik merkezindeki Sardar Market, saat kulesini çevreleyen seyyar satıcılar, olanaklar dâhilindeki her şeyi bulabileceğiniz dükkânlar ve her daim açık pazarıyla bizi de içine katıyor. Atmosferi çok dostane ve hatta “tanıdık”. Yürüyerek kaleye tırmanıyoruz. Kaleye giriş ücretsiz, girişte sadece müze için para ödeniyor. Beraberinde verilen sesli rehber (audoguide) çok iyi hazırlanmış. Hem kale, hem de Rajasthan kültürü hakkında aydınlanıyoruz. Ayrıca biraz pahalı da olsa kalenin muhteşem manzarasında zip-line yapıp “uçabilir”, ya da sadece burçlara oturup mavi şehri seyre dalabilirsiniz. Hindistan’da kutlanan renk festivalini Jodhpur’un biraz doğusundaki Pushkar’da kutlamak istediğimiz için trenle Ajmer’e geçiyoruz. Buradan da 40 dakikalık bir otobüs yolculuğuyla Pushkar’a varıyoruz. Pushkar; yapay bir gölün etrafına dizilmiş 52 “ghat” ve tapınakların yer aldığı hem kutsal bir şehir, hem de özellikle sırtçantalı gezginlerin toplandığı başka bir merkez. Özellikle son...