by Ebru | Tem 10, 2015 | Gezen Tohumlar |
Tayland’ın Aranyaprathet sınır kentinden birkaç kilometre uzaklıkta bulunan sınır kapısını geçerken yaptığımız 100 metrelik yürüyüşün sonunda, Tayland’dan çıkıp Kamboçya’ya giriyoruz. Birkaç dakika içinde, 30 $ karşılığında 30 günlük vizemizi alıp Siem Reap’e gidecek otobüse binmek için beklemeye başlıyoruz. Kamboçya’da para birimi dolar. Bildiğimiz ABD Doları. Riel de kullanılıyor ama özellikle büyük yerleşimler ve turistik bölgelerde fiyatlar dolar üzerinden. Ödeme yaparken ve para üstü alırken dolar ve Riel karışık olarak kullanıldığından, 4000 Riel = 1 Dolar denklemi üzerinden sık sık hesap yapmak zorunda kalıyoruz. Siem Reap’e gitmek için kişi başı 9 $ ödeyerek minibüse biniyoruz. Siem Reap, Kamboçya’nın turizm başkenti çünkü Angkor Tapınakları burada. Merkezin biraz dışında, 7 $’a iki kişilik bir oda buluyoruz. Kamboçya, gelmeden önce okuduğumuz yazıların yarattığı beklenti kadar ucuz değil. Ya da Dolar’ın TL karşısındaki yükselişi ve yolculuğumuzun birinci yılını tamamlarken bütçemizin tükenişiyle beraber, bizim eşiğimiz oldukça düşük. Siem Reap’ten Angkor’a gitmek için bisiklet, motosiklet ya da tuk tuk kiralayabilirsiniz. Bisikletle gezmek için uzun mesafe ve sıcaktan dolayı hem dayanıklılık hem de birkaç gün gerekiyor. Biz, 10 $’a bir günlük tuk tuk kiralayıp dolaşıyoruz Angkor’u. Giriş de ayrıca günlük kişi başı 20 $. Çok geniş bir alanda, ormanla çevrili bir tapınaklar bütünü Angkor. Angkor Wat, Angkor Thom ve Ta Phrom en ünlü tapınaklar arasında. Angkor’la ilgili bilgi her yerde var, adını ilk kez burada duyuyorsanız da, Baraka filmini mutlaka izleyin. Daha vasat bir örnek olarak, Tomb Raider filminde de yer almış. Kamboçya bayrağının üzerindeki resim de Angkor Wat. Bizim için en etkileyici tapınak ise Ta Phrom; doğanın kendini yenileme gücüne bir kez daha tanık ve hayran oluyoruz. Siem Reap’te bunun dışında yapacak pek bir şey yok,...
by Sezgin | Haz 6, 2015 | Gezen Tohumlar |
Yürüyerek girdiğimiz Nepal’den, bir mayıs sabahı yine yürüyerek çıkıyoruz. Hindistan vizemizin bitmesine 2 gün kala, Raxaul’dan trene binip Bangkok uçağına binmek üzere Kolkata’ya gidiyoruz. Kolkata’daki tek günümüzü, Couchsurfing’ten bizi konuk eden Pankaj sayesinde dolu dolu geçiriyoruz. Daha önce Varanasi’de seyre daldığımız Ganj nehriyle burada bir kez daha karşılaşıyoruz denize dökülmeden hemen önce. Batı Bengal eyaletinin başkenti olan bu kent, Hindistan’da gördüğümüz en temiz ve modern şehir. İngilizlerin Hindistan’a ilk olarak giriş yaptığı kent İngiliz mimarisi yapılarla dolu. Keşfetmek için ise bir gün kesinlikle yeterli değil. 5 Mayıs sabahı Bangkok’a varıyoruz. Artık tamamen farklı bir kültürün içinde, Güneydoğu Asya’dayız. Havaalanındaki görevli pasaportlarımızı kontrol ediyor ve bir damga basarak bize iade ediyor. Bu kadar. Vizesiz ve ücretsiz 30 günlüğüne Tayland’a adım atıyoruz. Metroyla havaalanından şehir merkezine doğru giderken pencereden dışarıyı seyrediyoruz. Çok düzenli, çok temiz ve fazlasıyla modern. Thai halkı da oldukça bakımlı. Dilencilerin bile kıyafetleri bizimkilerden temiz. Bu yüzden sanki herkes refah içinde yaşıyormuş gibi görünüyor. İnsanlar güler yüzlü, ulaşım kolay. Şehirlerarası yollarda otostop çekmek de çok kolay. Trafikteki araçların çoğu pick-up olduğu için, kasaya atlayıp sıcak havada püfür püfür seyahat edebiliyorsunuz. Bisikletlilere saygı olduğu gibi, özellikle Bangkok’ta bisiklet yolları bile var. Bangkok’ta ilk olarak, kalacak bir yer bulmak için, turistik merkez olan Banglamphu’ya gidiyoruz. 300 Baht’a (9 $) ortak banyolu minicik bir oda bulup barınma ihtiyacımızı hallettikten sonra yiyecek bir şeyler bulmak için sokağa çıkıyoruz. Restoranlardan sokak satıcılarına her yerde çok çeşitli yemek bulmak mümkün. Envai çeşit deniz canlısı, tavuk, domuz, dana… Her köşe başında ızgara yapılıyor. Ama vejetaryen bir şeyler bulmak pek kolay değil. O yüzden Thai dilinde ilk öğrendiğimiz kelimelerden biri “mangsawirat” (vejetaryen) oluyor. İlk gün kahvaltımızı...