by Sezgin | Tem 1, 2014 | Gezen Tohumlar |
Yolun konuk ettiği gezginleriz. Bir süreliğine misafiriyiz yani. Ve yeniden öğrendik ki; misafir umduğu değil bulduğu yere gidermiş. Yeniköy’den ayrıldıktan sonra bir geceliğine Bayramiç Barajı’nın kıyısında bir yerlerde kamp kurmak istedik. Haritadan seçtiğimiz, Kurşunlu Köyü’ne yakın ağaçlık bir alana doğru yola çıktık. Henüz yolumuzun başında sol ön tekerlekten gelen olağan dışı sesler ve frenin tıkırtısıyla uyarıldık. Ağır aksak Bayramiç’e kadar gelerek hemen bir tamirci arayışına girdik. Hiç bilmediğimiz bu yerde sora sora bu işlerden anlayan birini bulduk. Yaşadığımız gerginliği sona erdirecek olan ustayı bulduğumuzda ve epeyce sorun yaratabilecek olan ufak aksaklık çözüldüğümüzde saat 6’ya yaklaşıyordu. Fren diskinin düşen cıvatasını yerine takmak kadar basit bir işi kendi kendimize yapamayacak kadar yabancıyız Murtaza’ya. Evet, karavanımızın adı Murtaza. Bize göre bir dişi kadar narin olan bu araca neden böyle kallavi bir isim verildiğini bilmemekle beraber, tıpkı atlarda olduğu gibi değiştirmek istemedik. İsminin bu olduğunu da zaten epey sonra öğrendik. En azından yolda kalmadık diyerek, yaz aylarında olmanın verdiği geç gün batımı rahatlığıyla, “acil değil ama çabuk çabuk” ilerledik yolumuzda. Gitmek istediğimiz yere çıkan yolu ararken Kurşunlu Köyü’ne vardık. Bir arazi taşıtı kadar olmasa da altı yerden biraz yüksekçe olan aracımıza güvenerek köylülerin tarif ettiği yoldan ilerlemeye başladık. Traktör yolundan hallice olan bu yolun güneş batmadan bizi hedefimize ulaştırmasını umuyorduk. Gitgide tekerlek izleri yerini ufak ufak taşlara bıraktı. Yol daraldıkça daraldı. Artık geri dönmek için çok geç oluncaya kadar ilerledik bu yolda inatla. Küçük taşlar büyürken, güneş ufukta git gide küçülüyordu. Sonunda bir ses yükseldi yoldan “you shall not pass”*. Aracın altından gelen çarpma sesiyle kalakaldık. Ne ileri ne geri gidebiliyorduk artık....