by Sezgin | Tem 26, 2014 | Gezen Tohumlar |
Gezgin gezgini yolda bulurmuş. Fethiye’den Bördübet’e giderken aldığımız bir otostopçu, biz Amazon’dayken arıyor. Bulunduğumuz yeri söylüyoruz ve yine otostopla gelip katılıyor bize. O anlarda, içinde dört kişinin olduğu bir araç daha geliyor. Biri arabalarıyla dolaşan, diğeri de otostop çekerek gezen iki çift. Onlar da yolda tanışmışlar. Böylece o anda, sadece aynı yolda olduğu için bir araya gelmiş olan 9 kişi buluşuyoruz. Aynı sofrada ve aynı ateşin etrafında paylaşıyoruz geceyi. Amazon Club’ın çalışanları gelip de ateşimizi söndürdükten sonra bir sürü mum yakıp devam ediyoruz sohbetimize. Yakınımızda başka bir karavanlı gezgin çift daha konaklıyor. Sabah, 5 kişi beraber ayrılıyoruz oradan. Bizim dışımızda Selçuk, Anıl ve Büşra ile. Biraradalığımızı sürdürüp o günü ve geceyi de beraber geçirmeye karar veriyoruz. Artık aynı karavanda seyahat eden beş gezgin olarak, ortak karar veriyoruz nereye gideceğimize. Marmaris’in Bayır Köyü’ne çıkıp yaşlı bir çınarın yanından akan sudan içiyoruz bol bol. Beşimize birden yetecek kadarını da yanımıza alıp ormanda bir kamp alanı buluyoruz. Akşam yemeğimiz, herkesin elinde ne varsa onların birleşiminden oluşuyor. Gece kocaman bir ateş yakıyoruz. Hayallerimizden, umutlarımızdan ve umutsuzluklarımızdan konuşuyoruz. 2 gece ve bir tam gün geçirdikten sonra, herkes kendi seyahatine devam etmek için ayrılıyor yine. Biz kuzeye, Iasos’a doğru yol alırken Anıl’la Büşra güneye, Kabak Koyu’na doğru yol alıyorlar. Selçuk bir süre daha bizimle devam edip İzmir yolunda yeni bir otostop için ayrılıyor. Iasos güzel bir antik kent, yakınında küçük bir köy var ancak turizminin işgal ettiği yerlerden biri. Güllük Körfezi’nin etrafındaki büyük tatil sitelerinin arasında sakin bir koy arayıp, yapılaşmanın olmadığı bir yerde konaklıyoruz. Geceyi ay ve yıldızlar yerine otellerin ışıkları aydınlatıyor ama yine de baş başayız. Karavanımızı park ettiğimiz anda sevimli bir köpek...
by Sezgin | Tem 21, 2014 | Gezen Tohumlar |
Akbük’ten ayrılıp güneye giderken, Köyceğiz ve Ortaca’dan geçip Dalyan’a varıyoruz. Burada güzel bir vadinin içerisinden akan nehrin görüntüsüyle büyüleniyoruz. Köyceğiz Gölü’nün suyunun Akdeniz’e karıştığı bu yerde nehir, denize doğru büyük bir delta oluşturuyor. Tekneyle deltanın içinde boyumuzu aşan sazların arasındaki kanallarda dolaşırken, yamaçlarda Likyalıların inşa ettiği kral mezarlarını seyrediyoruz. Nehrin denize kavuştuğu noktada ise 5 kilometrelik bir kumsal var. Dalyan’ın girişinde bizi karşılayan “İztuzu Halkındır” yazılı afişler İztuzu Plajı’na geldiğimizde meseleyi açıkça anlatıyor: “İztuzu’nda Özelleştirmeye Hayır”. Betonlaşmanın olmadığı, sadece küçük ahşap yapıların yer aldığı bu alanın işletme hakkının ihaleyle şirketlere verilmesi söz konusu. Doğanın korunması için madenlere, HES’lere, devasa rüzgar türbinlere karşı verilen mücadele burada da şirketlere ve betonlaşma tehdidine karşı veriliyor. Yıllar önce Kaptan June’un koruma altına alınmasını sağladığı ve bir kaplumbağa hastanesinin yer aldığı İztuzu, deniz kaplumbağalarının yaşam ve üreme alanı. Aynı zamanda doğal sit alanı. Kaplumbağa hastanesinde bir sürü deniz kaplumbağası tedavi görüyor. Kaptan June’un hikayesini anlatan bir kulübe, “Captain June’s Hut” da hemen o hastanenin yanında. Kumsalın da bir yanı göl, bir yanı deniz. Plajda da kaplumbağaların yuva yaptıkları yerler işaretlenmiş. Geceyi Dalyanda, Sungurlu Gölü’nün kenarında piknik masalarının olduğu bir alanda geçirip sabah Fethiye’ye doğru yola çıkıyoruz. Göcek’ten geçerken ücretli ve ücretsiz olarak ikiye ayrılan yoldan ücretsiz olanı seçiyoruz elbette. Ancak yaptığımız hatayı dönerken anlıyoruz. Dağ yolu çok uzun, yokuşlu. Tünel geçiş ücreti ise sadece 3,50 TL. Ücretsiz yoldan gidip ekonomi yapmak istemiştik ancak muhtemelen geçiş ücretinden daha fazla yakıt harcadık. Öğleden sonra Fethiye’ye varıp 2 yıl önce beraber otostopla Türkiye’yi dolaştığımız bir arkadaşımızı alıyoruz. Bir günlüğüne katılacak bize. Üçümüz Kayaköy’de, Gemiler Koyu’nda konaklıyoruz. Gemiler Koyu’na...