Yolda Durmak

Yolda Durmak

               Kaz Dağları’nın güzelliği içinde ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla inen bir toprak yol buyur ediyor bizi tüm davetkarlığı ile. Yolun davetine icabet edip takip ediyoruz biz de onu.                 İki tane güzel köyün içinden geçip Muratlar’a varıyoruz. Taş duvarlı köy evlerinin arasında bir direğe asılmış küçük bir tahta tabelanın gösterdiği yöne doğru ilerliyoruz: Yeniköy.                 Çakıl taşları tekerleklerin altında yuvarlanırken önümüzde uzanan vadinin güzelliğinden büyüleniyoruz… Bir iki tane eski eve rastlıyoruz yol kenarında. Bolca emek ve sevgi verildiği belli olan bahçeyi gördüğümüzde iniyoruz aracımızdan.                 Etrafı taş evlerle çevrilmiş bahçede kuzukulağı, japon yeşili, reyhan, marul,  adaçayı, nane… Her günün yemeğini sunan bereketli bahçenin bir kenarında bir gölgelik ve altına yerleştirilmiş bir ahşap masa. Hemen buyur ediliyoruz öğle yemeğine. Hamurundan sosuna dek buradaki insanların buradaki topraktan elde ettiği ürünlerle hazırlanmış bir pizza ikram ediliyor, hep beraber keyifle sohbete dalıyoruz.   Birkaç kişinin ortaklaşa aldığı bir arazide kurulmuş bir yer Yeniköy Çiftliği. Şu anda buranın sürekli sakini olarak Mustafa ilgileniyor çiftlikle. Lakabı Balıkçı. Çocukken yaşadığı köyde tuttuğu balıklardan bahsediyor bize. Sabah gidip akşam dönermiş eve. Bütün bir haneyi doyururmuş böylece. Sonra şehre gidip inşaat mühendisi olmuş, içindeki doğa hasreti baki kalmış. En son da gelip buraya yerleşmiş işte. Her sorumuza derin derin cevap veriyor.  Hemen her konuda içten sohbetini esirgemiyor. Sadece kendi arazisiyle değil, bütün bölgeyle ilgileniyor. Kaz Dağları’nın içini oyan altın şirketlerine karşı durup köy köy yeni bir yaşam oluşturuyor burada. Toprağa saçtığı tohumlar kente ulaşıyor.  Biz geldiğimizde burada olanlardan ve bizi gülen yüzleriyle karşılayanlardan üçü gönüllüydü burada. EVS ile gelen Anne-Marine ile Sandra yaklaşık 1 yıldır buradalar. Biri Fransa, diğeri Macaristan’dan gelmiş. Daha önce...
Yolda Olmak

Yolda Olmak

Sürekli genişleyen bir evrende, saniyede 550 km hızla yol alan bir galaksinin içerisinde, saniyede 2200 km hızla hareket eden bir yıldızın çevresinde, saniyede 29 km hızla dönen bir gezegenin üzerinde yavaşça yol alıyoruz. Belirli bir hedef olmaksızın ve herhangi bir yere yetişmeye çalışmadan, sakince… Ve dünyanın üzerinde bulunduğumuz kısmı güneşe arkasını döndüğünde, yolun bizi getirdiği yerde sabahı bekliyoruz. Hepimiz; bütün canlılar, toprak, hava ve su; seyyahız bu gezegen üzerinde. Var olduğumuz sürece yoldayız… Yolda olmak, sadece yolda gitmek değildir çünkü. A noktasından B noktasına gitmekte olan bir araçtaki kişinin aklında sadece B noktası var ise eğer, o anda A noktası ile B noktası arasındaki bir yerdedir yalnızca, yolda değildir. Çünkü yolda olmak Zenon Paradoksundaki gibi bir yerde bulunmak değil, o yere gidişin kendisidir. Henüz bir tohum iken düştüğü yerde büyüyen ve nihayetinde ölen bir ağaç bile seyahat etmektedir aslında. Kendisi, çevresindeki her şeyle beraber değişmekte ve doğanın akışı içerisindeki yolculuğunu sürdürmektedir. Biz de yerleşik yaşamı geride bırakıp evimizle beraber gezmeye başladığımız ve her yeri evimiz bellediğimizden beri birbiriyle iç içe geçen iki yolculuk gerçekleştiriyoruz aslında. Biri yeryüzündeki, diğeri ise kendi içimizdeki yolculuk… İçsel yolculuğumuz da birbiriyle iç içe geçen iki yolculuk; iki insanın birlikte gerçekleştirdiği iki ayrı yolculuk… Yoluculuğumuzun bizi getirdiği yerlerden biri olan Bayramiç Yeniköy’deyiz… Kaz Dağları’nıngüzelliği içerisinde ziyaretçileri, gönüllüleri ve yerlileriyle birlikte yaşayan güzel bir alan. Buraya vardığımız günden beri tattığımız, dokunduğumuz ve kokladığımız her şeyde doğallığı hissediyoruz. Sabahları önce tavuklar, kazlar, köpekler ve kediler için, sonra homo-sapiens’ler için kahvaltı hazırlıyoruz. Her öğünün yemeğini buradaki toprak sunuyor, buradaki eller birlikte pişiriyor. Çevredeki kuşların sesleriyle beraber mutfaktan güzel bir müzik duyuluyor her zaman. Ne yapmamız gerektiğini doğa söylüyor…...
Hazırlık Süreci Vol.1

Hazırlık Süreci Vol.1

Yolculuğa çıkmaya karar verip, birikim yapmaya başlamamızın üzerinden yaklaşık 2 yıl geçti. İşlerimizden ayrılmamızdan beri yaklaşık 3 ay, evimizi kapamamızdan beri de yaklaşık 1 ay oldu. Ancak “son hazırlıklar” aşaması hala bitmedi, belki de bitmeyecek bir süreç. Sırt çantamızı hazırlayıp, tatile çıkar gibi bu yolculuğa çıkamayacağımızı biliyorduk ancak bu kadar da uzun bir süreç olacağını da tahmin etmemiştik doğrusu. Artık yola çıkmak ve oto-sanayi sitelerinden doğaya uzanacağımız günler için sabırsızlıkla gün sayıyoruz. Elimizden geldiğince yaşamımızı sadeleştirmek hayali kurarken, her ne kadar en sade karavan olsa da, bir karavan almak, yaşlı olması sebebiyle bitmek bilmeyen bakımları için çokça enerji ve para harcamak durumunda kaldık. Neden daha iyi bir karavan almadığımızı soran çok oluyor. Bunun için belki bir 2 yıl daha çalışıp, hayallerimizi daha da ertelememiz gerekirdi. Belki bu süreçte yeni sağlık sorunları yaşayacak, yolculuğumuz biraz daha ve biraz daha ertelenecekti. Bizim gibi maddi bolluklar içinde yaşamayanlar için hayallerini gerçekleştirmek hiç kolay olmuyor evet. Ama zaten kolay olması da gerekmiyor, imkansız olmaması kafi. Şimdi yaşadığımız ve yoldayken yaşayacağımız bir sürü zorluk yorucu olduğu kadar, kağıt parçaları ile satın alamayacağımız bir haz ve deneyim birikimi veriyor. Bunu sadece ileride torunlarımıza anlatırken değil, şimdi de tebessümle karşılıyoruz. Geçen hafta erken de olsa küçük bir veda partisi düzenledik arkadaşlar arasında. Bizden bir nevi veda konuşması yapmamızı istediler ve nasıl oldu da böyle uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkmaya cesaret ettiğimizi sordular. Doğru düzgün cevaplayamadık çünkü ihtiyacımız olan ve var olan şeyin cesaret olup olmadığına emin olamıyoruz. Ne için cesarete ihtiyacımız vardı? Hayal kurmak için mi? Hayallerini gerçekleştirmek için harekete geçmek için mi? Sürekli şikayet ettiğimiz ve mutsuz olduğumuz yaşam tarzından vazgeçmek için mi? Bizim...
Merhaba!

Merhaba!

Gezen Tohumlar’dan merhaba! Gezegenimizin kuzey yarısına bahar gelip doğa yeniden canlanırken, biz de yolculuğumuzun başlangıcının ve ilk blog yazımızın heyecanı içindeyiz. Hayalini kurduğumuz yolculuk boyunca bize eşlik edecek olan karavanımıza  kavuştuğumuzdan beri geçen süre boyunca bir yandan aracımıza alışmaya çalışırken, bir yandan da İstanbul’dan ayrılmaya hazırlanıyorduk. Alışageldiğimiz yaşamımızı geride bırakırken, belirsiz ve heyecan verici yeni bir hayata  başlamamızın ilk adımları tıpkı bebekken attığımız ilk adımlar gibiydi. Önce işlerimizi bıraktık, kedimiz Badem’i emin ellere emanet ettik, ardından evimizden ayrıldık. Megalopolis’e veda etmeden  önce son günlerimizi kapısını çaldığımız dostlarımızla ve 35 yaşındaki karavanımızı tanımaya çalışarak geçirdik. ATG’nin ürettiği ve Karaerler’in Türkiye’de piyasa sürdüğü atık yağ dönüşüm kitini incelemek üzere Ankara’ya yol aldık ilk olarak. Görüşmemizin ardından, iki hafta süreyle konaklayacağımız Akçay’a doğru yola çıktık. Bu iki hafta boyunca, gezen evimiz için güneşlik ve dolap gibi ihtiyaçlarımıza yönelik küçük değişimleri yaparken, bir yandan da yolda karşılaşabileceğimiz teknik sorunları kendi kendimize çözebilmek için aracımızı keşfetmeye çalışacağız… Son gelişmeleri fırsat buldukça blog üzerinden yayımlamaya devam edeceğiz. Baharın getirdiği yenilenmenin her yeri sarması...