Flora’dan iki dostumuzu da alıp, Akdeniz kıyısını takip ederek batıya yöneliyoruz. Edwin ve Gökçe’yle beraber, Kaş’ta, antik tiyatronun hemen yanında kuruyoruz kampımızı. Hala Flora’nın etkisindeyken geceyi sahilde, kayaların üstünde geçiriyoruz…
Ertesi gün arkadaşlarımızdan ayrılıp Kumluova’ya, Letoon ve Xanthos antik kentleri arasındaki nehre varıyoruz. Geniş sahilin bir tarafı yavaş akan nehirde, diğer yanıysa denizde bitiyor. Denize girdikten sonra sudan hiç çıkmadan dereye geçip biraz da orada yüzerseniz, çıktığınızda duş almanıza gerek kalmıyor. Sahilin biraz gerisinde, içinde çekme karavanlar olan terkedilmiş bir tesis var. Ağaçlar sayesinde gölgeli bir alan. İçerisinde su da olduğundan, kamp yapmak için ideal. Bir gecemizi de burada geçirip, Refikler Çiftliği’ne varmadan evvel Saklıkent’e uğruyoruz.
Yaz mevsimi olmadığı için Saklıkent Kanyonu görece sakin. Biz de, baretimizi takıp vadinin içerisindeki yürüyüşümüze başlıyoruz. Kanyon boyunca akan çamurlu suda yürümek oldukça eğlenceli ancak kimi zaman boyunuza kadar suya girmeyi göze almak gerekiyor. Vadinin sonuna doğru, çağlayanlar ve kaygan kayalar sebebiyle yürüyüş epey zorlaşıyor. Bütün parkuru tamamlayıp çamura bulanmış bir şekilde yeniden geri döndüğünüzde ise ödül sizi bekliyor. Kanyon girişinde, başka bir kaynaktan fışkıran çamursuz ama dondurucu su… Soğuğa dayanabildiğiniz ölçüde yıkanabiliyorsunuz…
Fethiye’ye vardığımızda, önceden bizimle iletişime geçen biri Kolombiyalı, diğeri Malezyalı iki gezgini daha aracımıza alıp Refikler Çiftliği’ne doğru yola koyuluyoruz.
Göcek yönüne giderken Çiftlik tabelasından sağa döndüğümüzde Nif Köyü’ne doğru tırmanışımız başlıyor. Yaklaşık 19 km’lik yol boyunca, rakım yükseldikçe manzara da güzelleşiyor. Yüksek tepeler ve gür bir orman… Asfalt yol toprak yola dönüyor, en sonunda da sağanak yağmurun etkisiyle çamura… Ancak yolun sonu muhteşem bir yere çıkıyor.
Yağmurda ıslanmamak için doğruca bahçe kapısından girip eve geçiyoruz. Evin kapısı, üzerinde yeni demlenmiş çayla beraber kuzinenin ısıttığı odaya açılıyor. Çok sıcak bir karşılama…
Yağmurdan dolayı herkes odaya toplanıyor. 12 kişiyiz… Çiftlikteki her yer ortak alan, ama sobanın olduğu bu oda bir nevi buluşma alanı. Mutfağın ve içinde 8 yatak bulunan odanın kapıları da buraya açılıyor. Havanın durumuna göre yemekler burada yeniyor, akşamları burada toplanılıyor.
Refikler Çiftliği’nin bir sahibi ya da sahipleri yok. Refik dost, yoldaş demek diye açıklıyor Eray. Burası dostlar bahçesi…
Eray ve Aşkın çiftliğin kuruluşundan beri burada. Nilsu da yaklaşık bir buçuk senedir… Bir de çiftliğin minik sakini Fındık var.
Gelen, ziyaret eden ve kalan herkesle beraber komün hayatı yaşanıyor. Esas gaye de bu zaten. Fikirleri sadece zikretmek değil, gerçekleştirmek. İdealin değil belki ama hayalin gerçekleştiğini görebilmek…
On dönümlük bir alanda, her yerden hayat fışkırıyor. Yüzlerce çeşit şifalı ot, bir o kadar yenebilir bitki ve meyve veren ağaçlar… Çeşitlilikten dolayı bütün arazi jungle gibi görünüyor.
Biz de, bu çeşitliliğe bir karadut, bir de kızılcık fidanı ekledik. Yolcuğumuzun ilk destekçisi Attila Bayındır ve kendisi de bir gezgin olan sevgili arkadaşımız Uygar Önder Şimşek adına diktiğimiz fidanların bu bahçede büyüyüp meyve vereceklerini, her ziyaretimizde meyvelerini yerken bize onları, yolculuğumuzu hatırlatacaklarını düşünmek pek keyifli…
Civardaki zengin orman ve bitki örtüsündeki çeşitlilik sayesinde, arılar her dönem farklı çiçeklerden bal yapabiliyor. Refikler Çiftliği de arılarına iyi bakıyor ve çeşitli çiçeklerden doğal bal elde ediyorlar. Her kovandaki balın 3’te 2’si arılara bırakılıyor.
Şu sıralar çiftlikte Mandala çatılı toprak ev inşaatı sürüyor. Çiftlikte her şey oradaki malzemeyle yapıldığı için, evin sıvasında da saman yerine kuru çam iğneleri kullanıldı. Böylece, yolculuğumuz boyunca tanık olduğumuz ev yapım tekniklerine bir yenisini daha eklemiş olduk.
Refikler’de geçirdiğimiz 5 gün, akşamları ciddi sorular üzerine yaptığımız derin sohbetlerle beraber oldukça ilham vericiydi. Ekolojik komünal hayatı deneyimlemek ve Fethiye’nin dağlarının harika havasını solumak isteyen herkes için tavsiye edebileceğimiz bir yer…
Cuma günü Refikler Çiftliği’nden ayrılıp Asya turumuza başlamak üzere İstanbul’a doğru yola çıkıyoruz. Anadolu’daki son kampımızda, İzmir Selçuk’ta bir başka sürprizle karşılaşıyoruz. Ücretsiz kaldığımız kamp alanında, Barış’a adanmış harika bir eserle karşılaşıyoruz. Picasso’nun Guernica’sının 3 boyutlu hali… 2010’daki bir gençlik kampı sırasında taşa işlenmiş olan eser, bütün gezegen için birçok dilde haykırıyor: barış, peace, paz, paix, aşiti…