Yolda Kalmak: Üçlemenin Sonu

                Yolun konuk ettiği gezginleriz. Bir süreliğine misafiriyiz yani. Ve yeniden öğrendik ki; misafir umduğu değil bulduğu yere gidermiş.

                Yeniköy’den ayrıldıktan sonra bir geceliğine Bayramiç Barajı’nın kıyısında bir yerlerde kamp kurmak istedik. Haritadan seçtiğimiz, Kurşunlu Köyü’ne yakın ağaçlık bir alana doğru yola çıktık.

                Henüz yolumuzun başında sol ön tekerlekten gelen olağan dışı sesler ve frenin tıkırtısıyla uyarıldık. Ağır aksak Bayramiç’e kadar gelerek hemen bir tamirci arayışına girdik. Hiç bilmediğimiz bu yerde sora sora bu işlerden anlayan birini bulduk. Yaşadığımız gerginliği sona erdirecek olan ustayı bulduğumuzda ve epeyce sorun yaratabilecek olan ufak aksaklık çözüldüğümüzde saat 6’ya yaklaşıyordu. Fren diskinin düşen cıvatasını yerine takmak kadar basit bir işi kendi kendimize yapamayacak kadar yabancıyız Murtaza’ya. Evet, karavanımızın adı Murtaza. Bize göre bir dişi kadar narin olan bu araca neden böyle kallavi bir isim verildiğini bilmemekle beraber, tıpkı atlarda olduğu gibi değiştirmek istemedik. İsminin bu olduğunu da zaten epey sonra öğrendik.

                En azından yolda kalmadık diyerek, yaz aylarında olmanın verdiği geç gün batımı rahatlığıyla, “acil değil ama çabuk çabuk” ilerledik yolumuzda. Gitmek istediğimiz yere çıkan yolu ararken Kurşunlu Köyü’ne vardık. Bir arazi taşıtı kadar olmasa da altı yerden biraz yüksekçe olan aracımıza güvenerek köylülerin tarif ettiği yoldan ilerlemeye başladık. Traktör yolundan hallice olan bu yolun güneş batmadan bizi hedefimize ulaştırmasını umuyorduk.

                Gitgide tekerlek izleri yerini ufak ufak taşlara bıraktı. Yol daraldıkça daraldı. Artık geri dönmek için çok geç oluncaya kadar ilerledik bu yolda inatla. Küçük taşlar büyürken, güneş ufukta git gide küçülüyordu. Sonunda bir ses yükseldi yoldan “you shall not pass”*. Aracın altından gelen çarpma sesiyle kalakaldık. Ne ileri ne geri gidebiliyorduk artık. Yol bizi yakalamıştı. Murtaza tıpkı Shelob’un ağlarına dolanan Frodo gibi kalakalmıştı. Fuck’a basmıştık.

                Motoru durdurup araçtan indik. Tabana çarpan taşı başka bir taşla vurarak kırmaya çalışmak, aracı eğimli zeminde krikoyla kaldırmaya çalışmak ve tüm bunları araç hareket etsin de kafamı ezsin dercesine ön tekerleğin dibine yatarak yapmak gibi bir sürü nafile uğraştan sonra kaderimize razı olmak üzereydik. Bu eğimde karavanda uyumak mümkün olmayacağından çadır kuracak bir yer bulmak geçiyordu aklımızdan.

                İşte tam o sırada, tüm umutların tükendiği ve mucizeye en çok ihtiyaç duyulan o anda, Shelob’un ininden elinde Elfler’in ışığıyla çıka gelen Sam gibi bir çoban belirdi. Önce çan sesleri duyduk. Sonra koyunlar gözüktü. Heyecanla derdimizi anlatıp çobanın verdiği kesin talimatları yerine getirdik. Tekerleğin eğime doğru olan tarafına taş koyduk, aracı geri vitese taktık ve önden çobanın ittirerek verdiği destekle kurtardık Murtaza’yı. Sonra tekerleklerin geçeceği yerleri taşlarla yükseltip engeli aştık.

                Hasar yoktu, kamp alanına doğru ilerliyorduk. Çobana teşekkürler yağdırarak yola koyulduk. Güneşten gelen son fotonu da yakalayıp baraj kenarındaki bir ağacın altında durdurduk aracımızı.

                Bütün o gerginlik ve stresle ufak bir akşam yemeği hazırladık kendimiz. Makarna, salata. Ateş yakmadık o gece.

                Güneş tekrar doğduğunda Çavuşlu Köyü’ne doğru çıktık yola. Birkaç günümüzü beraber geçireceğimiz Eren ve Iraz’la buluşup o geceyi geçirmek üzere Ayazma’ya gittik önce. Bizi meyve bahçesine davet eden Hüseyin’in bir tarafı nehir bir tarafı dağ olan arazisinde soluklanıp ikramların ve sohbetin tadını çıkardıktan sonra Ayazma Şelalesi’ne yakın bir yerde, nehir kenarına park ettik karavanımızı.

Murtaza Ayazma'da

Murtaza Ayazma’da

                Her şey çok güzeldi; akan dere, orman, kuşlar, ateş… Murtaza da çok sevmiş olacak ki, buradan çıkıp geri dönmek istemiyor, geri viteste gitmiyordu sabah olduğunda. Bizimle beraber sonuna kadar gider, biliyoruz ama geri dönüş yok. Sabah, park ettiğimiz yerden sadece ileriye giderek çıkardıktan sonra, “kendi kendine” düzeldi bu arıza. Naz yapmış belli ki.

                Yol gidiyor, biz takip ediyoruz. Kısa bir süre sonra, Kaz Dağları’ndan ayrılırken dağ başında bir yerde bir kez daha, ama bu sefer hararet yüzünden yolda kalacağımızı bilmeden…

 

*Yüzüklerin Efendisi’nde Gandalf Balrog’u durdururken böyle seslenir. (Buradan asla geçemeyeceksin)

Bir Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir