Dünyanın Çatısında Yürümek

Dünyanın Çatısında Yürümek

Hindistan ile Nepal arasındaki köprüyü geçip, Kakarbhitta sınır kapısından yürüyerek giriş yapıyoruz Nepal’e. Yol kenarındaki tek katlı eski bir binanın küçük tabelasını görüp içeriye girmesek, pasaport kontrolünden dahi geçmeyeceğiz. İçerideki güler yüzlü polislere, bir aylık vize ücreti olan 40 $ ve doldurduğumuz tek sayfalık formu verip birkaç dakikada vizemizi alıyoruz. Kathmandu’ya gitmek için önümüzde 450 kilometrelik bir yol var. Hemen sınır kapısının yakınındaki otobüs durağından 1000 Rupi’ye (30 TL) bir otobüs bileti alıp “non-AC” (klimasız) otobüslerden biriyle başlıyor yolculuğumuz. 17 saat boyunca, hiç kesilmeyen müzikle beraber hoplaya zıplaya yol alıyoruz. Nepal’de en konforlu otobüsle bile gitseniz, uzun ve sarsıntılı yolculuklara alışmaktan başka çare yok. Sabah vakti Kathmandu’ya varıp, turistik merkez olan Thamel’de, Blue Diamond adlı otele yerleşiyoruz. Oda için günlük 800 Rupi (25 TL) bu bölge için ucuz ancak Thamel’e yakın eski şehir merkezi Basanthapur’da biraz daha ucuza konaklamak mümkün.   Thamel’in trekking ekipmanları, hediyelik eşya ve renk renk Nepal işi kıyafetler satan dükkanlarla dolu sokakları genellikle ortasında bir tapınak bulunan küçük meydanlara çıkıyor. Biz de, bir yandan Kathmandu’yu keşfederken, bir yandan da trekking için alış veriş yapıyoruz. Thamel’de ucuz yerel lokantalar da var, dünya mutfağı sunan lüks restoranlar da. Hindistan’dan sonra Nepal’de de vejetaryen yemek bulmak oldukça kolay. Pirincin yanında mercimek çorbasına benzer bir yemek ve genelde patatesten yapılan başka bir yemekten oluşan “Dhal Bhat” Nepal’deki temel gıda. Çoğu Nepalli kahvaltı ve akşam yemeği olmak üzere iki öğünde de Dhal Bhat yiyorlar. Ama içindeki noodle parçalarıyla müthiş ve doyurucu bir çorba olan Thukpa ve büyük parçalı mantıya benzeyen Momo kesinlikle tadılması gerekenler arasında. Bir de, bize plastik bir maşrapa içinde servis edilen sıcak Nepal birası Tongba var, soğuk...
Sadhana* Forest

Sadhana* Forest

*Sadhana: Sankritçe “ruhani yolculuk” Su, ağaç ve insan… Sadhana Forest’ın temelinde yer alan ve onu yaşatan üç öğe. Aviram ve Yorit tarafından, 13 yıl önce, erozyona uğramış çorak bir alanın yeniden ağaçlandırılması için başlatılmış bir proje Sadhana Forest. Şimdi ise her yıl ziyaret eden binlerce gönüllüyle beraber yaşayan bir topluluk. Hindistan’ın güneybatısında, Auroville’in birkaç kilometre yakınında bulunan Sadhana Forest’a, Sadhana Forest’ın diktiği ve yaşattığı ağaçların arasından geçen orman yolundan ulaşılıyor. Ahşap kapısı her zaman herkes için açık. Önceden haber vermeksizin kapısından içeri girip bu topluluğa katılabilirsiniz. Dünyanın her yerinden gelen gezginler ve Hindistan’da yaşayanlarla beraber yıl boyunca binlerce kişi Sadhana Forest’ta yer alıyor. Gönüllülerden, döneme göre en az 2 hafta ya da 1 ay boyunca kalmaları ve kalacakları süre boyunca günlük 300 Rupee (10 TL) yemek katkısı ödemeleri isteniyor. Bir de ayrılırken geri almak üzere 1000 Rupee (35 TL) depozito ödeniyor.  Öğle yemeğinden sonra yapılan kayıt ve kısa bir tanıtım gezisinden sonra uygun bir “hut”a (ağaç ev) yerleştiriliyorsunuz. Aynı anda yüzden fazla gönüllünün konaklaması için onlarca ağaç ev var Sadhana Forest’ta. Büyük yurtlar ve çiftlere özel küçük odalar… Sadhana Forest’ta sentetik temizlik ürünleri kullanılmıyor. Kayıt sırasında 100 Rupee (5 Lira) karşılığında bitkisel şampuan ve doğal sabun alabiliyorsunuz. Ağız temizliği için de diş macunu yerine, bütün hutların kapısında asılı bulunan cam kavanoz içindeki diş tozu kullanılıyor. Sentetik, toksik ve sağlığa zararlı maddelerden uzak olunması için Sadhana Forest’ta kalan gönüllülerin, kaldıkları süre boyunca Sadhana Forest’ın içinde ya da dışında sigara, alkol ve uyuşturucu kullanmaları kesinlikle yasak. Kayıt sırasında imzalanan metinde de özellikle belirtilmiş. Her gönüllü, Sadhana Forest’ın ilkelerini ve değerlerini kabul ederek topluluğa dahil oluyor. Veganizm, İnsan Birliği, Unschooling (Okulsuzlaştırma), Armağan...
Fare Sadece Bilgisayarda Olmaz

Fare Sadece Bilgisayarda Olmaz

               Uzun bir tırmanıştan sonra, birkaç duvarı ayakta duran eski taş evlerin yanından geçerek varıyoruz Marmariç’e. Permakültür Tasarım Kursu alırken mutfakta ve taşla kerpiç kullanılarak yapılan evlerin inşasında çalışmak için 2 hafta boyunca buradayız.                 Farklı yerlerden ve hayatlardan gelen farklı insanlar… Herkesin ayrı hikayesi, benzer hayalleri var. Uygarlığın sıkıştırdığı yerden kaçmaya çalışanlar…                 Yaklaşık on beş kişini yaşadığı, gönüllülerle birlikte dönem dönem nüfusun arttığı bir köy Marmariç. Permakültür uygulamalarıyla yaşanabilir bir dünyanın tohumlarının atıldığı yerlerden biri…                 Mustafa Hoca’yla beraber, doğanın işleyişinden ders alıyoruz. Henüz yere düşmemiş yağmur damlasından toprağa karışan bir yaprağa kadar her şey hakkında, yaşamın örüntüleri ve doğanın tasarımları hakkında…                 İlk anın merak ve tedirginliği geçiyor çabucak. Sanki hep buradaymışız ve hep tanıyormuşuz gibi birbirimizi; evrenin genişlemeye başladığı andan ve yıldızların parladığı andan beri. Dünyanın var olduğu ve yaşamın başladığı andan beri…                 Herkes her şeyi yeniden ve ilk defa öğreniyormuş gibi… Hayatlarımızın çocukluğunu yeniden yaşarmış gibi, dilin ve kelimelerin anlamını irdeliyoruz. Çocukların her şeyden azade anlamaya çalıştığı gibi anlıyoruz doğayı. Dilden öte seslerin anlattığı şeyleri dinliyor gibiyiz.                 Her dersten sonraki küçük boşluğu zihnimizin yoğunluğunu dindirmekle geçiriyoruz. Uzun zamandır sormadığımız soruları sorarak…                 Bir yanda da ormanın ve yağmurun bereketinin toplandığı bahçelerin içinde dolaşıyoruz. Toprağın bereketinin yanında kendisiyle yapılan evlerin inşaatına yardım ediyoruz.                 Uzun uzun günlerin ardından gelen son günün gecesinde, kendi kendine gelen ilhamla sergiliyoruz ruhumuzu; “Permakültür Zikri”yle.   Ruhumuzu bütün canlılara açmışken, o canlılardan bazıları da yaşam alanlarını bizimkilerle birleştirmek isteğiyle doluşuyorlar etrafımıza. Bir gece, karavanımızdaki tıkırtılar uyandırıyor uykumuzdan. Belki de yol arkadaşımız olmak isteğiyle, bir fare dolaşıyor içeride. Anlaşabilsek misafir etmekten mutluluk duyacağız...
Yolda Durmak

Yolda Durmak

               Kaz Dağları’nın güzelliği içinde ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla inen bir toprak yol buyur ediyor bizi tüm davetkarlığı ile. Yolun davetine icabet edip takip ediyoruz biz de onu.                 İki tane güzel köyün içinden geçip Muratlar’a varıyoruz. Taş duvarlı köy evlerinin arasında bir direğe asılmış küçük bir tahta tabelanın gösterdiği yöne doğru ilerliyoruz: Yeniköy.                 Çakıl taşları tekerleklerin altında yuvarlanırken önümüzde uzanan vadinin güzelliğinden büyüleniyoruz… Bir iki tane eski eve rastlıyoruz yol kenarında. Bolca emek ve sevgi verildiği belli olan bahçeyi gördüğümüzde iniyoruz aracımızdan.                 Etrafı taş evlerle çevrilmiş bahçede kuzukulağı, japon yeşili, reyhan, marul,  adaçayı, nane… Her günün yemeğini sunan bereketli bahçenin bir kenarında bir gölgelik ve altına yerleştirilmiş bir ahşap masa. Hemen buyur ediliyoruz öğle yemeğine. Hamurundan sosuna dek buradaki insanların buradaki topraktan elde ettiği ürünlerle hazırlanmış bir pizza ikram ediliyor, hep beraber keyifle sohbete dalıyoruz.   Birkaç kişinin ortaklaşa aldığı bir arazide kurulmuş bir yer Yeniköy Çiftliği. Şu anda buranın sürekli sakini olarak Mustafa ilgileniyor çiftlikle. Lakabı Balıkçı. Çocukken yaşadığı köyde tuttuğu balıklardan bahsediyor bize. Sabah gidip akşam dönermiş eve. Bütün bir haneyi doyururmuş böylece. Sonra şehre gidip inşaat mühendisi olmuş, içindeki doğa hasreti baki kalmış. En son da gelip buraya yerleşmiş işte. Her sorumuza derin derin cevap veriyor.  Hemen her konuda içten sohbetini esirgemiyor. Sadece kendi arazisiyle değil, bütün bölgeyle ilgileniyor. Kaz Dağları’nın içini oyan altın şirketlerine karşı durup köy köy yeni bir yaşam oluşturuyor burada. Toprağa saçtığı tohumlar kente ulaşıyor.  Biz geldiğimizde burada olanlardan ve bizi gülen yüzleriyle karşılayanlardan üçü gönüllüydü burada. EVS ile gelen Anne-Marine ile Sandra yaklaşık 1 yıldır buradalar. Biri Fransa, diğeri Macaristan’dan gelmiş. Daha önce...
Eko-gönüllü

Eko-gönüllü

Toprağa dokunan ellerimiz, başka ellerle birlikte büyütüyor tohumları. Hep beraber düşünüyor ve hep beraber üretiyoruz. Hayallerimiz buluştukça, umutlarımız büyüyor. Bir araya geldikçe kalplerimiz, zihinlerimiz ve ellerimiz; yeryüzü sofrasında beraber oturduğumuzun farkına varıyoruz. Bir elimizi uzatıyoruz biz de. Hemen başka bir el dokunuyor elimize. Doğadan ve doğayla birlikte hareket eden insanlardan öğrenmek üzere çıktığımız yolculuğumuzu gerçekleştirirken, ekoloji ile ilgilenen toplulukları ve ekolojik tarım yapılan çiftlikleri ziyaret ederek çalışmalarına gönüllü olarak katılıyoruz. Gönüllü çalışmak isteyen ve gönüllü ihtiyacı olan topluluklar arasında köprü kuran birçok organizasyon bulunmakta. Bu platformları üzerinden çiftlik ve topluluklarla iletişim kurup, yatacak yer ve yiyecek karşılığında ihtiyaçlar ve yetenekleriniz doğrultusunda destek sağlıyorsunuz. Bu süreç de size sürdürülebilir yaşam ve organik tarım hakkında oldukça fazla deneyim kazandırıyor. Bu şekilde ekolojik çiftliklerde çalışmanın şimdilerde evrensel bir adı var: Woofing (Türkçe karşılığı şimdilik Wooflamak olurdu herhalde). İsmini de bu platformlardan en bilineni olan WWOOF’tan alıyor. WWOOF (World Wide Opportunities on Organic Farms) basitçe çevrilirse “Organik Çiftliklerde Dünya Çapında Fırsatlar” anlamına geliyor. 1971’de İngiliz Sue Coppard’ın hayata geçirdiği bir organizasyon olan WWOOF, artık hemen her ülkede faaliyete geçmiş durumda.İstenen ülkenin WWOOF internet sitesine bakmalısınız: Mesela Yunanistan için wwoofgreece.org ve Hindistan için wwoofindia.org sitelerinden bilgi edinebilirsiniz. Her ülkede 15-30 Euro arasında değişen üyelik ücretlerini ödedikten sonra size çiftlik sakinlerine ulaşabileceğiniz telefon ve e-mail adreslerine erişim hakkı veriliyor. Katılmak için herhangi tarım bilgisi de zorunlu değil. Türkiye’de ise bu proje, Buğday Derneği’nin üstlendiği TaTuTa ( Tarım, Turizm, Takas = Ekolojik Çiftliklerde Tarım Turizmi ve Gönüllü Bilgi, Tecrübe Takası ) projesi adı altında sürdürülmekte. Uluslararası WWOOF organizasyonu ile işbirliği içindeki TaTuTa projesinin ana amacı ise Türkiye’de ekolojik tarımla geçinen çiftçi ailelerine mali, gönüllü işgücü ve/veya bilgi desteği sağlayarak ekolojik...