Artvin-Kars

2 yıl önce (2015) sınırın diğer tarafından (Gürcistan-Ermenistan) gördüğümüz yemyeşil dağların ardına, Çoruh’un açtığı derin vadiye doğru yol alıyoruz. Trabzon’dan bindiğimiz minibüs bizi Borçka’ya kadar getiriyor ve maceramız başlıyor.

Karagöl’e doğru giden minibüsler son seferlerini yapmış, önümüzde güneş batmadan önce aşılacak 25 kilometre var. Fırından sıcacık pidemizi aldıktan sonra Borçka’dan Çoruh’un aktığı yöne doğru giden bir araç bulmak için yol kenarında beklemeye başlıyoruz. Henüz görünürde araç yokken biri yanımıza yaklaşıyor. “Merhaba ağabey.” “Evet, Karagöl’e gidiyoruz”. Kendisi de evine gitmek için otostop çekiyor, durdurduğu bir arabaya beraber biniyoruz. Yollarımızın ayrılacağı yere varınca araç yol ortasında duruyor; her kim ki bizimle aynı yöne gider, bizi almadan geçemez! Hemen arkamızdan gelen pick-up’a atlayıp Karagöl sapağına kadar gidiyoruz. Otostop için elimizi kaldırma zahmetine bile girmeden olmak istediğimiz yerdeyiz. Yüzümüze gelen gülümseme 10 gün boyunca yapışıp kalıyor.

Kalan son birkaç kilometreyi yürümeye niyetiyle yola koyuluyoruz ama nafile. Henüz birkaç adım atmışken başka biri alıyor aracına. Motosiklet tutkunu bir ruhu gezgin; işiyle tutkusunu birleştirmiş ve çalıştığı şirketin işlerini yaparken epey gezmiş. İş için geldiği Artvin’de konaklamak için Karagöl’e giderken tanışıyoruz Sefa’yla böylece ve 2 gün boyunca bir yoldaş ediniyoruz kendimize.

Karagöl, Borçka

Borçka Karagöl’de günübirlik gelenlere hizmet veren bir tesis bulunuyor ve gölün hemen kenarındaki kamp alanında kalmak için çadır başına 25 TL ödeniyor. Haziran ayının sonu olmasına rağmen geceleri hava epey soğuk, rakım yaklaşık olarak 1500 metre. Gölün etrafını saran ormanda kestaneden çama kadar çeşit çeşit bitki yeşeriyor.

İkinci günümüzde Sefa bizi Maçahel’e götürüyor. Gürcistan sınırındaki Camili Köyü’nde karakovanda arıcılık da yapılıyor, boğa yetiştiriciliği de.

Camili Köyü

Tanıştığımız köylülerin ağzından bölgenin tarihi dinliyoruz. Bölge Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde yapılan bir referandumla Türkiye’ye katılırken sınırın Rusya’da (SSCB) kalmak isteyen yaşlı bir kadının evinin hemen önünden geçtiğini, normalde geçişe kapalı olan sınırın acil sağlık durumunda yerli halkın Batum’a gitmesi için açıldığını öğreniyoruz. Ve UNESCO tarafından Biyosfer Rezerv Koruma Alanı ilan edilen Maral şelalesini izliyoruz.

Maral Şelalesi

Köyde konaklamak mümkün ama biz akşam yine Karagöl’e dönüp bir geceyi daha burada geçiriyoruz.

Ertesi gün Borçka’ya inip minibüsle Çoruh’u izleyerek Artvin’e gidiyoruz. Evliya Çelebi’nin gelip de “bardağı koyacak düz yer bulamadım” dediği söylenen  Artvin’e bakarken tepedeki evlerden birinde yaşasak ve bardağımızı düşürsek Çoruh’a kadar yuvarlanmasını izlemekten başka bir şey yapamayacağımızı düşünüyoruz.

Kent merkezinden yaklaşık 10 km uzaklıktaki Kafkasör yaylasına gittiğimizde yine çok güzel insanlar tarafından karşılanıyoruz. İl Özel İdaresi’ne ait tesiste davet edildiğimiz iftar yemeğinden sonra kamp ateşimizin yanında Devrim’le konuşurken ve etrafımızı saran güzelliğe bakıp sessizliği dinlerken yanımızdan Cerrattepe’ye giden çimento kamyonları geçiyor yanımızdan tüm gürültüsüyle. Yeryüzüne bakacak yüzü olmayanlar Cerattepe’yi de Kazdağları’nı da, Alakır’ı da betona gömüyor. Ama her bir ağaç, yanarken bile kendi hikayesini anlatmaya devam ediyor.

Artvin’den sonra Çoruh’la vedalaşıp başka bir Karagöl’e gitmek için yola koyuluyoruz. Şavşat bizi “cittaslow” (yavaş şehir) tabelalarıyla karşılıyor ancak şehir merkezindeki trafik yoğunluğundan dolayı, Karagöl yönüne giden minibüsün gecikmesi dışında yavaşlığı hissedemiyoruz.

Şavşat ‘ta yer alan Karagöl Sahara Milli Parkı bölgedeki pek çok Karagöl arasından en meşhur olanı. Meşeli Köyü sapağına kadar minibüsle gittikten sonra yoğun yağmur altında yürümeye başlıyoruz.  Ama yine çok şanslıyız ve Karagöl’den gelmekte olan bir araçtakiler bizi Karagöl’e bırakmak için geri dönüyor.

Karagöl Sahara Milli Parkı’nda konaklama hizmeti veren bir tesis var ve burada da çadır başı 25 TL’ye kamp yapmak mümkün. Burası, Borçka Karagöl’e göre daha fazla bilindiği için günübirlik ziyaretçilerin daha fazla geldiği daha fazla insan eli değmiş bir yer. Ama göl mistik havasını koruyor.

Karagöl, Şavşat

Vardığımızda yağmurdan dolayı her yer ıslak olduğu için çadırımızı bir çardağın altına kuruyoruz ve üç gün boyunca geceleri yanımızda bekleyen bir dost ediniyoruz.

Buradaki ikinci günümüzde, 21 Haziran’da doğa, yılın kuzey yarımküredeki en uzun günü ile Ebru’nun doğum gününü kutlarcasına bize bir gökkuşağı hediye ediyor.

Etrafı çam ormanı ve binbir çiçekle çevrili gölde sazanlar, Japon balıkları ve kurbağalar yaşıyor. Üç gün sonunda yağmurlar dinince gölde tekneyle kısa bir gezinti yapıp güneye, Çıldır Gölü’ne doğru yola koyuluyoruz.

Karadeniz Bölgesi’nden ayrılmadan önce Şavşat çıkışındaki seyir terasından son bir defa dağların ve ormanların keyfini çıkarıyoruz.

Artvin Ardahan arasında, yaklaşık 2000 metre yükseklikteki geçitten sonra doğa tamamen değişiyor ve dağların yerini ovalar, ormanların yerini meralar alıyor.

Çıldır Gölü’ne giderken bizi aracına alan Bilgehan sayesinde daha önce varlığından haberdar olmadığımız Şeytan Kalesi’ni görüyoruz. Urartular tarafından yapıldığı düşünülen kale Ardahan-Çıldır yolunda derin bir vadide yer alıyor.

Şeytan Kalesi

Çıldır Gölü’nün doğusunda yer alan Doğruyol Köyü’nü geçtikten sonra ağaçlık bir alanda kamp kurup geceyi geçiriyoruz. Çıldır gölü etrafındaki başka bir ağaçlık alan da Ardahan’a bağlı Akçakale Köyü’ndeki yarımadada bulunuyor. Göl bunun dışında genel olarak otlak ve tarlalarla çevrili.

Çıldır Gölü

Ertesi gün Ani’ye gitmek üzere yine otostopla Kars’a varıyoruz. Kars’tan Ani’ye günde iki defa İl Özel İdaresi’ne ait minibüsler hareket ediyor. Gidiş-dönüş ücreti kişi başı 14 TL olan servis müşteri olmadığı zamanlarda çalışmadığı için önceden arayıp hareket saatini teyit ettirmek gerekebiliyor. (+90 474 212 88 81/212 21 79/212 14 18) Kars’a yaklaşık 50 km uzaklıktaki Ani’ye ulaşmanın bir başka yolu da Ocaklı Köyü’ne giden minibüslere binmek. Ya da tabii ki otostop çekmek.

Ani’yi ziyaret etmek için kişi başı 8 TL ödemek gerekiyor, müze kart geçerli. Yaklaşık 6. Yüzyılda kurulan önemli bir yerleşim ve ibadet merkezi olan Ani’de kent surlarının bir bölümü ile birlikte hala kısmen ayakta olan birkaç kilise, cami ve mağaralar bulunuyor.

Ani – Antik kilise ve surlar

Ani’nin etrafındaki vadiyi oluşturan Arpaçay ırmağı günümüzdeki Türkiye-Ermenistan sınırı boyunca akıyor. Bizi ayıran nehrin akışına sınırsız bir dünyada barış ve kardeşlik dileklerimizi bırakıyoruz.

Ani ve Arpaçay

Ani’nin güney yamacının altında, Arpaçay ile birleşen küçük bir akarsuyun yer aldığı vadiyi gözümüze kestiriyoruz ve kamp kurmak için akşamüstü yola koyulduğumuzda bir köylü kadını gelip Sezgin’in eline bir sopa tutuşturuyor ve otlayan buzağıları toplayıp getirmesini istiyor. Karşılığında da oğlu İsmail, bize vadide çadır kurmak için en uygun yerleri ve gözenin (su kaynağı) nerede olduğunu gösteriyor. Bir de, etrafta koşuşturan ve arada bir iki ayağı üstüne dikilip etrafı gözleyen farelerden birini tutup bize tanıtıyor.

Etrafta yakacak odun bulunmadığı için ateşimizi de etraftan topladığımız kuru inek boklarıyla (tezek) yakıyoruz. Gece milyarlarca ve milyarlarca yıldızın altında uyuyoruz.

Son günümüzde Kars’a dönüp kenti geziyoruz. Kars Kalesi’ne çıkınca kent gözlerimizin önüne seriliyor.

Kars

  1. yüzyıl başlarına ait taş ve ahşap Rus mimarisi binaların yer aldığı geniş kaldırımlı caddelerde dolaşırken kendimizi kendi yolculuğumuz içinde zaman yolculuğuna çıkmış, küçük bir Doğu Rusya kentini geziyor gibi hissediyoruz.

Ordu Caddesi, Kars

Onuncu günde, ardımızda bıraktığımız bütün güzelliklerin ve güler yüzlü insanların hatırasıyla Doğu Ekspresi’ne binip 24 saatlik tren yolculuğumuza başlıyoruz.

Minik kompartımanımızın küçük penceresinden Fırat’ın doğuşuna ve dağların arasından akışına bakıyoruz. Geçtiğimiz her tünel sanki farklı yere açılıyor ve sanki her tünel iki film karesi arasındaki boşluk ve pencere de sinema perdesiymiş gibi; dağlardan bozkıra, bir ucundan diğerine, Anadolu’yu izliyoruz.

 

2 Yorumlar

  1. sizlerle karşılaştığım ve vakit geçirdiğim için çok şanslıyım. Sayenizde keyifli bir zaman geçirdim, teşekkürler gezginler.
    Tekrar karşılaşmak üzere, sevgiler

    Yanıtla
    • Teşekkürler Sefa, biz de seninle karşılaştığımız için çok şanslıyız. Nice seyahatin olsun, görüşmek dileğiyle…

      Yanıtla

sefa şenol için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir